ABD?NİN YENİ BAŞKANI TRUMP?IN ASYA POLİTİKASI
ABD’NİN YENİ BAŞKANI TRUMP’IN ASYA POLİTİKASI
Mehmet Emin HAZRET
Pasifikten Baltık denizine kadar uzanan Avrasya büyük karasının üzerinde yaşayan ve nüfusu 10 milyonu geçen Milletlerin içinde bağımsızlığını elde edemeyen tek halk Uygur Türkleridir. Uygurların hak ettiği özgürlüğe kavuşamamasındaki sebeplerin başında ise, uygar dünya ile mensubiyeti olmayan, içe dönük ve kapalı kültüre sahip bir Uzakdoğu ülkesi olan Çin’in sömürgesi ve komünist rejimin boyunduruğu altında bulunmasıdır. Uygurların hala esaret altında yaşamasındaki temel dış etken ise, 2. Dünya Savaşı galibi ülkeler tarafından kurulan yeni dünya düzeninin kurbanları arasında yer almış olmasında yatmaktadır.
Son ve yeni gelişmelerle, Uygurların Çin esaretinden kesin olarak kurtulup, ana vatanları Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını tekrar kazanabilmesi için ufukta yeni umutlar ve kurtuluş ışıkları gözükmektedir.
Şimdi, bu gelişmeler nelerdir? İnceleyelim;
ABD Yeni Başkanı Donald Trump ve Ekibi Dış Düşman Olarak Çin’i Seçmiştir
ABD, dünyayı tek başına kontrol etme güç ve kapasite ve yeteneğini yavaş- yavaş yetirmeye başlamıştır. Yeni seçilmiş başkan Donald Trump son çıkışları ile, iş adamı kökenli biri olarak daha pratik düşünen bir lider olduğunu göstermektedir. Onun “ ABD’yi büyük yapacağım.” Sloganının altında, küçülen ABD’nin gerçeğini kabullenmekle beraber “ABD’nin ekmeğini çalana da izin vermem.” mesajı da yatmaktadır. Rasyonel politikacı Donald Trump, “Madem ABD tek başına artık dünyayı yönetemiyor, o zaman iki ezeli rakipten birini dosta çevirmeli” yolunu seçmeyi zorunlu olarak hissetmiş ve tüm engelleri aşarak Putin Rusya’sı ile barış yapmaya ve daha sonra ise, ortak olmaya karar vermiştir. Diğer rakip Çin’i ise, ” ABD’nin yeni düşman adayı ülkesi ” olarak seçmiştir.
ABD’nin 2017 yıllık askeri bütçesi 622 milyar dolardır. ABD’nin dev silah endüstri sininin çarklarını döndürmek için ABD Ordusunun sürekli harekât ve operasyonlar yapması ve hatta savaşması gereklidir. Bu yüzden Trump kuracağı yeni kabinesine ABD Ordusunun üç emekli Generalini Bakan adayı olarak açıklamıştır. 2015’de dünya genelinde yapılan silah ticaretinin tutarı yaklaşık 80 milyar dolar olarak açıklanmıştır. Bu küresel silah ticaretinde ABD’nin tek başına payı 40 milyar dolar olup, küresel silah ticaretinin % 50.lık bölümü ile en önde gelmektedir. Buna karşılık, ABD’nin Eylül 2016′ de sadece Çin’den kaynaklanan cari ticaret açığı 42 milyar dolar olmuştur. Bu yüzden, durumun ciddiyet ve vahametini kavrayan 5 milyarder iş adamı arkadaşını de kabinesine almıştır. Milyarder iş adamlarından biri Exxon Mobil’in eski CEO’su Rex Tillerson’dur. Rex Tillerson ABD Dış İşleri Bakanı olarak atanmıştır. Tillerson, Rusya ile çok iyi ticari ilişkisi olan ve Putin tarafından Rusya devlet madalyası takdim edilen bir Rus dostu olarak tanınmaktadır.
ABD.’nin yeni Dış işleri Bakanı Tillerson 12 Ocak 2017 günü Senatodaki oturumda, Güney Çin denizini kast ederek “Biz Çin’e net olarak şu mesajı göndereceğiz; Çin yapay adalar yapımını durdurmalı. Çin’in bu adalara yaklaşmasına kesinlikle ve asla izin vermeyeceğiz.” Diye konuşmuştur.
13 Ocak Çin komünist partisi resmi yayın organı gazetesi “Global Times” İngilizce yayınında Rex Tillerson’a cevaben “Bu bahaneyle Washington güney Çin denizine büyük çapta asker sevkiyatı yapma niyetindedir. Başvuracağı yöntemler ile Çin’in güney Çin denize girmesini engellemeyi düşünmesi aptallıktır.” diye yazmış ve ABD’yi açıkça tehdit etmiştir. Bu sözleri ile Rusları sevindiren müstakbel Dış işleri bakanı Rex Tillerson daha ilk adımda Çin’e gözdağı vermiş ve korkuya kapılan Çin’i çileden çıkartmıştır.
Aynı gün Başkan Trump tarafından savunma bakanı olarak atanan Orgeneral James Mattis, savaş tehlikesi üzerinde konuşurken; “ İkinci Dünya Savaşından beri günümüzdeki en büyük tehlike terörizm ve Çin’in güney Çin denizindeki harekâtıdır… Çin çevresinde ve bölgede uluslararası toplumun kendisine olan güvenini kaybetmiştir.” Diye konuşmuştur.
Donald Trump kabinesini oluşturmaya devam ederken,21 Aralık 2016 günü Beyaz Saray Ulusal Ticaret Kuruluna (White House National Trade Council) Başkanlığına ünlü akademisyen Peter Navarro’yu atamıştır. Yeni başkan Peter Navarro yeni kabinedeki tek akademisyendir. Harvard Üniversitesi’nde doktorasını yapmış ve daha sonra Kaliforniya Üniversitesi’nde uzun süre ekonomi Profesörü olarak çalışmıştır. Prof.Navarro’nun çeşitli tarihilerde ABD hükümeti ile kamuoyunu Çin’e karşı uyaran 3 kitabı bulunmaktadır.
Navarro bu eserlerinde, küresel serbest rekabet kurallarına uymayan Çin’in, ABD ekonomisinin altını oyduğuna dair yol ve yöntemlerini bütün açıklığı ile ortaya sermiş; Çin’in ABD endüstrisi ile üretiminin çökmesine nasıl sebep olduğunu vurgulamıştır. Seçim kampanyasında Trump’in dillendirdiği Çin mallarına % 45 oranında gümrük vergisi uygulayacağı söylemi ile fikrinin arkasında Peter Navarro’un etkisinin olduğu bilinmektedir. ABD kamuoyuna “Çin, ABD ekonomisinin katilidir.” diye yüksek sesle haykıran bu ünlü akademisyenin bu göreve atanmasının özel bir anlamı bulunmaktadır.
Pekin, son aylarda Çin parasını uluslararası rezervler arasına sokmayı başarmıştır. Çin böylece ABD Dolarını alt etmeyi amaçlamaktadır. Yuan, Dolar gibi rezerv konumuna geldiğinde ABD’nin elindeki en büyük koz Çin’in eline geçmiş olacaktır. Dolar ise, Dünya’da ABD’nin en önemli güvenirliği, itibarı ve karşı konulamaz etkin bir silahıdır. ABD sadece dünya piyasasını kontrol eden milli parası ABD Dolarının geçerliliği ve üstünlüğünü korumak ve sarsılmaz ve sorunsuz bir şekilde devam ettirmek için bile Çin ile savaşa girmeyi göze alabilecektir.
Tayvan’dan Başlayan Gerginlik
Donald Trump başkanlık seçimini kazandıktan sonra, Tayvan devlet başkanı Sey Yingven’in tebrik telefonunu kabul etmiştir. Bu durum ise, ABD’nin Tayvan ile diplomatik ilişkisi kesildikten sonraki 37 yıl sonra bir ABD başkanının ilk defa Tayvan ile üst düzey temasa geçmesi anlamına gelmektedir. Bu telefon görüşmesinden dolayı çileden çıkan Çin hükümeti, Donald Trump’a karşı daha önceleri en ufak bir eleştiri yapmaya bile cesaret edemezken, Tayvan devlet başkanı Seyyingven’ı “ durumdan vazife çıkaran bir şark kurnazı” olarak suçlamıştır. Çin Komünist Partisi yayın organı “Global Times”, “Tayvan’ı bir an önce silah zoru ile Çin ana karasına mutlaka bağlayacağız ve Çin’i birleştireceğiz.” açıklamasını yapmıştır. Buna karşılık Başkan Trump, demokratik seçimlerle işbaşına gelen ve ABD den milyarlarca dolarlık silah satın alan müttefik bir ülkenin başkanının tebrik telefonunu kabul ederken, Çin’den izin alma gereği duymadığını açıklamıştır. Başkan Trump ayrıca, “Çin, güney Çin denizinde yapay ada inşa ederken, Çin parasının gerçek değeri üzerinde spekülasyonlar yaparken, ABD mallarına % 9-10 arasında vergi uygularken bize sordu mu ? ” sözleri ile twitter hesabından cevaplamıştır. Ayrıca Trump, bir adım daha ileri giderek “ Ne zamana kadar tek Çin politikası takıntısına takılacağız?” açıklamasını de sözlerine eklemiştir. Yeni Başkan Donald Trump’ın bu sözleri Çin’de şok etkisi yaratmıştır. Pekin şoktayken, ABD’nin Pasifik’teki deniz kuvvetleri komutanı Amiral Harry Haris 15 Aralık 2016 günü Avustralya ziyaretinde “ Çin ile savaşmaya her zaman hazırız .” açıklamasında bulunmuştur.
Başkan Barak Obama da, ABD parlamentosunda kabul edilen 2017 Yıllık askeri bütçe tasarısına Tayvan ile resmi üst düzey askeri ilişkide bulunmak gibi birçok maddeyi içeren kanun maddeleri eklemiş ve bu tasarı da onaylanmıştır. ABD Tayvan ile olan ilişkilerini en alt seviyeden, devlet seviyesine yükseltmiştir. Böylece yeni Başkan Donald Trump’ın uzak Doğu stratejisi netleşmiş ve uygulamalarının da önü açılmıştır.
ABD, Çin Tarafından Aldatılmasını Hazmedememektedir
ABD ve batı Avrupa ülkeleri 35 yıldan beri, Çin’in kalkınması için finans ve teknolojik destek sağlamaktadır. ABD. Türkiye’ye yapmaktan kaçındığı özel gümrük indirimi ve teşvikini Çin’e uygulamıştır. Günümüzde Çin, dünyanın ABD’den sonra 2. en büyük ekonomik gücü haline gelmiştir. Bu muazzam güç ise, Çin’de tek ve hâkim bir siyasi güç olan, Çin komünist partisi tarafından ve bu Parti’nin 21 kişilik Politbürosu (Merkezi Komitesi) üyesi olan mutlak Tiranlar tarafından yönetilmektedir.
ABD bu özel ayrıcalık ve yardımları Çin’e sağlarken, gelişen ve kalkınan Çin’in uygar dünyanın bir parçasına dönüşeceğini ön görüyordu. Ancak, Çin Komünist Partisi yönetimindeki Çin, bu yardımlar ve özel olarak uygulanan bu ayrıcalıklar sayesinde kalkındıkça içeride kendi halkına ve bunun yanında özellikle işgali altındaki Doğu Türkistan,Tibet ve Güney Moğolistan bölgeleri ile diğer Çinli olmayan uluslara baskı ve asimilasyonu günden güne arttırdı. Dışta ise komşularına ve çevre ülkelerine olan tehdit ve şantajlarını artırmaya ve bölge ve dünya barışını tehdit etmeye ve korku yaratmaya başladı. Sonuçta kendilerinin kalkınıp gelişmesine yardım etmek için dev yatırımlar yapan Avrupa ve ABD şirketlerini ülkeden gitmeleri için yeni yaptırımlar ve baskılar uyguladı. Böylece bu dev yatırımcı şirketler Batı kapitalizminin iştahını kabartan 1.5 milyarlık dev pazardan bir biri ardı sıra bu ülkeden kovulmaya başlandı. Bu baskı ve ağır yaptırımlara direnen ve bu ülkede varlığını sürdüren şirketler ise, ağır müeyyideler ve vergi cezaları altında ezilmektedir.
ABD elitleri sonunda Çin konusunda çok kötü şekilde yanıldıklarını anladılar. Çünkü Çin 2007 de uzaya bir roket göndererek yörüngede ömrünü tamamlayan kendi uydusunu vurarak yok etmişti. Bu durum ABD’yi telaşlandırdı. 13 Mayıs 2013 tarihinde Çin, ilk Anti uydu özelliğine sahip uydusunu uzaya gönderdi. 14 Mayıs 2013’te Çin Komünist Partisi organ yayını olan “Halkın Günlüğü” gazetesi” Siçüan eyaletinin Şichang uydu fırlatma merkezinden fırlatılan DN-2 Tipi roketin uzaydaki uyduları vurma denemesinin üçüncüsünü gerçekleştirdiklerini açıkladı. Bu, durum ise, Çinin ABD ile uzay savaşına hazır olduğunu ilan etmesi idi. Daha sonra, Çinli Hackerler ABD’nin kritik devlet kurumlarına siber saldırılar yaptı ve devletin çok gizli bilgilerine ulaşarak bu bilgileri Çin devleti adına çaldılar. Daha sonra, Çin’in ABD’ye ait gizli bilgileri çalması ve önemli bazı kurumları çalışamaz hale getirmesi, Çin Deniz Kuvvetlerinin deniz tatbikatında ABD uçak gemilerinin gövdelerindeki zırhları konumundaki kalın çelik duvarları delik deşik etmesi, Çin büyüsüne kapılmış olan ABD devlet adamları ile ABD Ordusu Komutanlarının derin uykusundan sıçrayarak uyanmasına sebep olmuştur.
ABD, Çin’in kalkındıkça ve geliştikçe ÇKP’nin komünist rejiminin daha çok güçlendiğinin farkına varmış durumdadır. Çin, bugün ABD ve Batı ülkelerinin destek ve yardımları ile dünya barışını tehdit eden ve tüm insanlığı korkutarak geleceklerini karartan bir ülke konumuna gelmiştir.
En sonunda uyanan ve aklını başına alan ABD, bugün bundan 40 sene önce yürürlüğe koyduğu “Kızıl Çin ile iş birliği yaparak Sovyetler Birliği’ni Dengeleyerek Önleme ” stratejisini tam tersinden uygulamaya sokmaya hazırlanmaktadır.
Trump –Putin Yakınlaşması
Trump seçim kampanyası sırasında Putin’e övgüler yağdırırken, Putin’in de Trump’a karşı her zaman saygı ve sevgi içeren cümleler sarf ettiği görüldü. Putin’in Paskalya bayramı münasebetiyle gönderdiği kutlama mektubunu Trump’ın “çok güzel bir mektup “ olarak değerlendirmesi ve Putin’in Donald Trump’ın seçimi kazanması ile ilgili olarak “Buna bizden başka kimse inanmamıştı” tarzında açıklama yapması iki ülke ilişkilerinin önündeki tüm engelleri aşabileceği sinyallerini vermekte idi. 06 Ocak 2017 Tarihinde Trump; “Sadece aptal insanlar Rusya ile iyi ilişkiler kurmanın kötü olduğunu düşünebilir” diye tweet attı. Şu anda görünen odur ki, yeni başkan Donald Trump Rusya ile ilişkileri geliştirmeye kararlıdır.
Donald Trump yeni kabinesinin Dış İşleri Bakanı olarak Rex Tillerson’u ataması, bu konudaki son durumu şüphe bırakmayacak şekilde netleştirmiştir. Rex Tillerson Exxon Mobil Şirketinin CEO’su iken, Vladimir Putin ile çok yakın kişisel dostluğu olan ve “Rusya’nın Dostu” şeref madalyası verilmiş olan bir iş kişi olarak öne çıkmaktadır.
ABD ile ilişkilerini pekiştiren Rusya, Avrupa sınırlarındaki güvenlik sorununu ve kendisine karşı tehdit algısını da çözebilecek ve her yönden rahatlayabilecektir. Tarih’te Rusya’ya saldırı hep batı cephesinden yanı Avrupa’dan gelmiştir. Günümüzde ise, Rusya’nın karşısında yeni savaş tutkularından arınmış ve uzaklaşmış bir Avrupa vardır. Avrupa, huzur ve refaha savaşsız ulaşmanın formülünü çoktan bulmuştur. Rusya için ABD ile iyi dostluk kurmak, Rusya’nın refah ve istikrar, hatta Türkistan Cumhuriyetlerinin geleceği ve selameti açısından olumlu ve büyük katkılar sağlayabilecektir.
Son olarak Obama hükümetinin 35 Rus diplomatı sınır dışı kararı iki ülke ilişkisini krize sokacak tehlikeli bir hamle idi. Vladimir Putin’in misilleme yapmayacağını açıklaması, ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump’ı çok sevindirmiştir. Trump, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Bu harika bir hareket. Onun (Putin’in ) çok akıllı olduğunu hep biliyordum.” ifadesini kullanmıştır. Bu sınır dışı etme olayı ve sonrasındaki gelişmeler, Trump ve Putin’in iki büyük ülkeyi dost ve ortak yapmak için kesin kararlı olduğunu bir kere daha kanıtlamıştır.
Bugün güney Çin denizinde ABD ile Rusya’nın çıkarları kesişmektedir. Vietnam’da Rusların Sovyetlerden kalma askeri üssü bulunmaktadır. Güney Çin denizinde petrol aramak için Ruslar ile Vietnamlıların ortak kurduğu petrol ve doğalgaz arama ve çıkarma şirketleri yıllardır bu sularda faaliyetini sürdürmektedir. Vietnam ordusuna ait Denizaltılar ile hava savunma sistemleri dâhil tüm savaş araç ve gereçlerinin % 95’i Rus yapımıdır. Hindistan’ı güney Çin denizinde iş birliği teşvik eden ülke, ABD den daha çok Rusya’dır. Hint şirketleri de güney Çin denizinde Vietnam ile ortak petrol aramaları yapmaktadır.
Aynı zamanda Çin ile sınır ihtilafı hiç bitmeyen Hindistan’ın 2016 askeri bütçesi Rusya’dan geçerek Dünya’da 3. sıraya oturmuştur. Çin’e karşı, ABD, Rusya, Hindistan’dan ibaret üç nükleer güç hızla birbirlerine yakınlaşmaktadır. Son yıllarda Japonya ile Hindistan arasındaki özel ilişki ise yine bu anlamda çok önemlidir.
Ancak, Barack Obama’nın giderayak Avrupa’ya yaptığı silah sevkiyatı Donald Trump’ı sıkıntıya sokacak bir şantaj görünümünde bir girişim olmuştur. ABD. Ordusu 87 Abrams M1A1 tankı, 20 Paladin obüs, 136 Bradley savaş aracı ve yüzlerce tekerlekli aracın bulunduğu toplam 2 bin 800 savaş aracını Almanya’nın kuzeyinde bulunan Bremerhaven Limanı’na intikal ettirmiştir. Üç yük gemisiyle gelen askeri malzemelerin yanı sıra 4 bin Amerikan askeri de bu askeri malzemeler ile birlikte gelmiş bulunmaktadır. Gelen bu ABD askerleri Estonya, Polonya, Romanya, Bulgaristan gibi AB üyesi 7 ülkeye dağılarak Rusya’ya karşı adeta yeni bir askeri duvar örmüş bulunmaktadır. Bu askeri yığınak, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya sınırına yapılan en büyük askeri yığınak olarak tarihe geçmiştir. Eğer yeni başkan Donald Trump, eski Başkan Obama tarafından giderayak kucağına bırakılan bu problemi çözebilirse; Rusya ile Avrupa’yı savaşın eşiğine getirecek bu fiili durumun önüne geçebilir ve Avrupa cephesinde büyük askeri masraflar ile ekonomik yükten de kolayca kurtulabilir.
Çin Devlet Başkanı Şijinpeng Ne Yapmaya Hazırlanıyor?
Çin devlet başkanı Şi jenping, Ocak 2017 nin ilk günlerinde 1. Nolu genelge adı ile bir genelge yayınlamıştır. Ardından derhal, , Çin Halk Kurtuluş Ordusu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sey Yingting, Savunma bakanı Liu Yazho, Genel Kurmay Başkanlığı nezdindeki ÇKP genel sekreteri Ding Yidong başta olmak üzere, Çin Ordusunun yüksek rütbeli 47 Generali görevinden almıştır. Bazı yüksek rübeli generallerin içinde bulunduğu bir çok ordu mensubunu tutuklayarak hapsetmiştir. Görevden alınan Çin Ordusu Komutanları arasında Güney Çin Bölgesi Kolordusu ( güney Çin denizi ve çevresi de bu kolorduya bağlıdır.) Komutanı Korgeneral Vang Jiao Ching da vardır. Doğu Türkistan’daki Çin İşgal Orduları Başkomutanı Orgeneral Zhu Fuşiong da işten el çektirilip hapsedilenler arasında bulunmaktadır. Daha önceki yıllarda Emekli Genel Kurmay başkanı Orgeneral Gu Beyşiung , Genelkurmay başkan yardımcısı Orgeneral Şüy Seyhu ( ceza evinde öldü) başta 24 general de sadece 2014-2015 yıllarında tutuklanmıştır.
ÇKP Genel sekreteri olarak, Devlet başkanı, Çin halk Kurtuluş Orduları Başkomutanı başta bir çok görevleri tek başına elinde toplayan ÇKP’nın son Mültimilyarder Kızıl Kapitalıst diktatörü Şi Jingping Ordu içindeki kendi düşüncesine muhalif ve liberal görüşlü olduklarına kanaat getirdiği üst düzey Generalleri temizlemek sureti ile Çin Ordusunun tek ve mutlak hâkimi konumunu güçlendirmiş ve böylece ciddi şekilde bir muhtemel savaş hazırlığına girişmiş bulunmaktadır.
Çin, günümüzdeki siyası, ekonomik ve toplumsal durumun kendi aleyhinde gelişmekte olduğunun çok iyi farkındadır. İç ve dış krizin baskısı altında kalan Çin devlet başkanı Şi, krizi yönetmek ve sona erdirmek bahanesi ile ordu ve hükümetin en üst 13 yetkilisini tasfiye ederek tek başına kendi elinde toplamış durumdadır.
Tüm diktatörlerin otoriteyi elde etme yolundaki tek aracı savaşmaktır. Günümüzde, Mao’nun hayatında asla sahip olamadığı, Deng Xiaping’ın ise, hayal bile edemediği büyük ve tartışmasız ve en üst yetkileri Şijinpeng elinde toplamış durumdadır. Ancak Şi, önceki liderler Mao ve Deng gibi otorite ve yeteneğe hiç sahip değildir. Bunu kazanabilmesi için büyük ve kapsamlı bir savaşa ihtiyaç duymaktadır. Şijingpeng’in asıl amacı Doğu Türkistan üzerinde batıya yürüyerek 2020 yılı ve sonrasında Türkistan( Orta Asya) Türk Cumhuriyetlerini komple işgal etmek ve ardından Hazar havzası ve denizine ulaşmaktır. Ancak, doğu Pasifik bölgesinde Japonlar, Güney Pasifikte ABD ve müttefikleri Çine karşı yeni bir cephe açmış durumdadır. Çin Lideri Şi, şimdilik Pasifikte küçük veya orta ölçekli bir Savaşa girmeye hevesli görünmektedir. Kesin ve tam bir Otorite olmak için savaş şarttır, ancak, savaşa girdikten sonra bir de o savaştan çıkamamak riski de bulunmaktadır.
Pekin’ i askeri harekâta bu kadar acil bir şekilde zorlayan diğer önemli nokta Tayvan’ın durumudur. Tayvan’ da 2006’deki bir kamu yoklamasında kendilerini Çinli olarak görmeyenlerin oranı % 55 olarak tespit edilmiştir. Tayvan’da bu kez 2016 yılında yapılan bir kamuoyu yoklamasında “Ben Çinli değilim” diyen Tayvanlıların oranı % 75’e yükselmiştir. Bu dönüşüm devam ederse, 10 Sene sonra Tayvan’da kendisini Çinli olarak kabul eden ve gören kimse kalmayacaktır. Tayvan 1885- 1945 yılları arasında 6/ yıl süre ile Japonya tarafından yönetilmiştir. 1945 te Japonlar Tayvan’dan çekildiğinde 300 bin Japon, Tayvan vatandaşı olarak bu adada kalmıştı. O zaman Tayvan nüfusu 6 milyon idi. Aradan 71 sene geçti. Bugün 23 milyonluk Tayvan nüfusu içinde 6 milyon Japon kökenli ve Japon kanı karışmış olan Tayvan vatandaşı yaşamaktadır. Tayvanlıların Çin’den daha çok Japonya’ya meyli ve daha yakın gönül bağı vardır. Eğer Çin çok kısa zamanda Tayvan’ı işgal etmezse, Bu adayı Çine katma hayali ebedi hayal olarak yok olacaktır. Şijinpeng, Tayvan’ı Çin ana karesine katmak için askeri harekât yaparsa hem ülke içinde destek bulacak, hem gerçek “önderlik” sıfatı de böylece tescillenmiş olacaktır.
Ancak, Çin’in Tayvan’a saldırması, ABD’ye saldırması ile eş değerdedir. Ayrıca, Japonya da Çin’in bu saldırılarına karşı kenarda susarak beklemeyecektir. Şijinpeng bu aptallığı yapar mı?
Çin’de ekonomik, toplumsal ve siyasi kriz gün geçtikçe derinleşmektedir. ÇKP iktidarından umudunu kesen ve ÇKP’nin zengin ettiği kapitalist kesimin ülkeden servet ve para kaçırma dalgasının önüne bir türlü geçilemiyor. Kitlesel sosyal patlamanın nerede ve ne zaman patlayacağını tahmin etmek şu anda mümkün görünmemektedir. Hongkong’da bağımsızlık yanlısı partinin oyları hızlı yükseliyor. Tayvan halkı ise, ırki ve kan bağı olan Kıt’a Çini’nden hızla uzaklaşıyor. ÇKP işgalindeki Doğu Türkistan ve Tibet’teki tepkisel eylemler ve direniş toplumsal boyut kazanmaktadır.
İç muhalifleri bastırma ve rejim karşıtlarını ortadan kaldırmanın yasallığını kendi toplumu ile uluslararası kamuoyunu inandırmak için Çin’in her hangi bir ülke ile bir savaşa girişmesi ihtimali gün geçtikçe kuvvetlenmektedir.
Olası böyle bir savaş patlak verdiğinde; Çin’in kontrolünden çıkacaktır. Bu durumda ABD'nin Çinli muhalifler ile bağımsızlık mücadelesi vermekte olan halkların silahlanmasına imkân ve katkı sağlamaya mecbur kalacağı kesindir.
Kaynak: http://www.uyghurnet.org/
2488 Görüntülenme Sayısı