TÜRKİYE CUMHURİYETİ?Nİ SONSUZA KADAR YAŞATMAK GÖREVİMİZDİR
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ SONSUZA KADAR YAŞATMAK GÖREVİMİZDİR
Bu yıl, 93. yıldönümünü kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolun başlangıcında milletimizin “kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti” kurmak üzere “ya istiklâl ya ölüm” ilkesi ile başlattığı Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşımız yer almaktadır.
Millî Mücadele’nin ve Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitişini ve Lozan Antlaşması’yla bağımsızlığımızın bütün devletlerce onayını takiben, artık devlet yönetiminin daha açık biçimde isim alması gerekiyordu. İşte 29 Ekim 1923 günü yapılan Anayasa değişikliği ile bu husus da yerine getirildi ve Cumhuriyet ilân edildi.
Cumhuriyet rejiminde meşruiyet kaynağı Tanrı veya padişah değil; doğrudan halktır. Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden devlet şekli demektir; dolayısıyla devletin temel organlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir. Bu rejimde Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı da milletçe veya milletin temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir.
Cumhuriyet yönetiminin birinci özelliği, seçim esasına dayanan bir idare olmasıdır. Bu seçim de gerek seçme gerekse seçilme hakkı bakımından belli bir kişiye, belli bir zümreye, belli bir sınıfa ait değildir; bütünüyle millete aittir. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin, ilâhî bir kuvvete dayanması veya babadan oğula geçmesi gibi bir usul de yoktur ve olamaz. Cumhuriyet yönetiminde seçimle iş başına gelenlerin görev süresi belli bir dönemi kapsar; yani cumhuriyet rejiminde kaydı hayat şartı ile bir görev söz konusu olamaz.
Cumhuriyet rejiminin ikinci bir özelliği, bu rejim her şeyden önce kişi, topluluk, parti ve sınıf yararını değil, kamu yararını ön planda tutan, kamu yararına dayanan bir yönetim şeklidir. Çünkü cumhuriyet rejimi, kuvvetini, dayanağını geniş halk kitlesinden, millet iradesinden almaktadır.
Osmanlı Devletinde egemenliğin kaynağı ilâhî iradeye bağlanıyor, bunu da Sultan-Halife sıfatıyla bir şahıs temsil ediyordu. Millet haklarını yok eden, milli iradeyi geçersiz kılan, yurttaşları kul seviyesine indirerek, dolaylı yönden köleleştiren bu çağ dışı anlayış, memleketimizde ancak Cumhuriyet rejimi ile yıkılmıştır.
Cumhuriyet rejiminin, bütün vatandaşları kanun önünde eşit sayması, onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanımaması, onların devlet yönetimine eşit olarak katılımını sağlaması, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet teminatı altına alışı, millî birlik ve beraberliğimiz açısından da birleştirici, pekiştirici olmuş, millî sınırlarımız içinde hiçbir ayrıcalık yapmaksızın bütün vatandaşlarımızın paylaştığı, yararlandığı, bu nedenle korumaya ve yaşatmaya kararlı olduğu bir idare haline gelmiştir.
Türkiye’nin çağ atlaması, milletimizin Atatürk’ün önderliğinde her türlü engeli aşarak uygar bir toplum olması, ancak lâik ve demokratik cumhuriyet rejimi sayesinde mümkün olabilir.
Cumhuriyet yönetiminin arkasında binlerce şehidin, binlerce gazinin harcı vardır. Bu bakımdan, kurulan bu büyük eserin doğabilecek her türlü tehlikeden titizlikle korunması, Cumhuriyet kuşaklarının Atatürk’e, gazi ve şehitlerimize borçlu olduğu kaçınılmaz bir görevdir. Bize bırakılan bu emanetin daima korunması, Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’ün çizdiği yolda ebediyen yaşatılması; çocuklarımız ve gelecek nesillerimizin özgürlük, refah ve mutluluğu için, üzerimize düşen en büyük sorumluluktur.
2192 Görüntülenme Sayısı