Sözde Pontusçuluk Tehlikesi ve Terör Grupları Bağlantısı
*Emete GÖZÜGÜZELLİ
1994 senesinin 19 Mayıs’ında Yunan Parlamentosu Andreas Papandreu başkanlığında oy birliği ile bir karar alır. Bu karar 19 Mayıs gününü Sözde “Pontus Soykırım Günü” kabul etme yönündedir. Tüm Yunan Parlamenterlerin ruhuna ve siyasi hayatlarına yerleşen Hellenizm ruhu ve hedefi ,Anavatan Türkiye’ye karşı Ermeni lobicliğinden sonra sözde “soykırım” iddiaları ile çerçeveleme politikası gütme niyetindedir. Büyük ülkü tekrar yeşertilmek istenircesine bu adımla sözde Pontusçuluk mücadelesi resmileştirilecektir. Bu çaba 2001 senesinde Selanik Belediye Meclisinde oy birliği ile şehir merkezinde hem de Atatürk’ün doğduğu evin biraz ötesinde sözde soykırım anıtı açma kararı ile neticelenir ve ardından 19 Mayıs 2006’da Selanik’te sözde “Pontus Soykırım Anıtı” büyük törenle açılır. Tüm Yunan resmi devlet erkanı bu töreni bahane ederek dünyaya sözde Pontus Soykırımını tanıyın çağrısında bulunur. Bunun için ulusal ve uluslar arası alanda sözde Pontus Dernekleri açılmaya başlanır. Eş zamanlı olarak da GKRY sözde “Pontus Soykırım” gününü kabul eder.
Atatürk’ün Samsun’da Türk milleti üzerine bir güneş gibi doğduğu 19 Mayıs ile başlatılan kurtuluş mücadelesi ve zaferi Yunanlılar için bir hayal kırıklığı oluşturmuştu. Zira Atatürk Kurtuluş savaşı süresince Karadeniz’de İnebolu’dan Batum’a kadar olan yerlerde Papazlar öncülüğündeki Rum çetecilik hareketlerinin (Mavri Mira gibi) sözde Pontus Devletini ilan etme çabasını gerçekleştirmelerine mani olmuştu. Bunun için 19 Mayıs günü sözde “Pontus soykırım” günü ilan edilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kara propaganda süreci başlatılmak istenmişti.
Oysa gerçek anlamda soykırım yapmakla bilinen Yunanlıların 1800’lü yıllarda Makedonlara, hatta Çamerya bölgesinde Müslüman Arnavutlara yada 1936-41 yılları arasında Metaksas öncülüğünde Nazi Almanya’sı ile ortaklaşa hareket ederek uyguladığı mezalimlere veya Küçük Asya dedikleri Batı Anadolu’da Yunan komutanı Papoulas’ın emrindeki Yunan ordusunun Türklere yaptığı katliamları ve yağmayı unutmuşçasına…veya Kıbrıs’ta adayı Hellenleştirme uğruna Türklere karşı gerçekleştirdikleri mezalim ve soykırımlara bakmadan halen sözde Pontusçuluk aldatmacası ile üzerimize gelmeye çabalıyorlar..
Hedef günün ise 19 Mayıs olarak belirlenmesi elbet tesadüf değildi. Hedef Türkiye yani Anavatan’ın toprak bütünlüğü ve itibarı üzerinde gerçekliğe aykırı kara propaganda oluşturmak ve Helenizmin bir unsuru olan sözde Pontus Devletini yeniden canlandıracak çalışmalara ivme katmaktı…Bunun için ilk yol sözde “soykırım” iddiası ile Türk milleti üzerinde bir kara propaganda başlatılmasıydı. Bir taraftan kayıplar, göçmenler, mülkiyet, kültürel miras ve sözde ”işgal” diyerek Türkiye’ye Kıbrıs meselesinde yüklenme yoluna giderlerken, diğer taraftan Karadeniz’de sözde “Pontusçuluk” ve sözde “soykırım” iddiaları ile ulusal ve uluslararası kamuoyunda Ermeni lobiciliği sonrasında atakta bulunmak çabasındaydılar. Nitekim bu çaba uygulama sahası bulması için gerek Yunanistan’da gerek GKRY’de anti Türkiye aleyhtarı dernekler kurulumu ile sonuçlandı ve nihayetinde her iki ülke meclisinde sözde Pontus soykırım günü kabul edildi.
1990’lı yıllardan sonra aslında Karandeniz’de büyük oyunlar oynanmaya başlanmıştı. 1990-2000 senesine kadar bölgede papazlar vasıtası ile İncil içerisine dolarlar konarak yandaş gruplar bulma yoluna gidildi ve Hristiyanlık propagandaları yapıldı. Pek çok genç ücretsiz eğitim adı altında aylık gelirlerinin bursların verildiği eğitim programlarına Yunanistan’a gönderildi…Fikri anlamda sözde Pontusçuluğu canlandıracak her usul denendi… Karadeniz müzikleri, kültürel yemekleri,gelenekleri dahi Pontusçuluk ile özdeşleştirildi…Yeni bir ulus yaratma çabası bölgede başlatılması için tohumlar ekilme yoluna gidildi. 1990’lı yıllar ve sonrasında pek tabi ki Devlet bunların bilincine vardığı an müdahil oldu. Bu şekilde hücresel yapılanmanın önü kesilince 2000’li yıllardan sonra bu kez taktik değiştirilme yoluna gidildi. Turizm,sosyal kültürel etkinlikler, dini törenler adı altında bölgeye akınlar başladı. Konferanslar,yayımlar, sosyal medya,internet yayımları gibi etkinlikler artırıldı. Nitekim, Karadeniz üzerinde bölgede yaşayan halka Pontusçuluk propagandalarının aşılama çalışmaları ve kimlik bunalımı yaratma çalışmaları bölgede hiç bitmedi.
Hatta, Karadeniz’de Rum kültürünü sembolize eden turistik ürünlerin satışının saptanması her ne kadar ekonomik veya turizm kültür hizmeti gibi görünse de dolaylı olarak onların iddia ettikleri söylemlere tepkisiz kalma ile sonuçlanabilecek yansımalar yaşanmasına vesile olan olaylar karşısında bölge halkı kendisi üzerinde gerçekleşen ulusal ve uluslar arası art niyetli çabaları algılayamadı.
Bu ve buna benzer olayları Kıbrıs’ta da yaşandığına şahitlik ettik. Örneğin Karadeniz’den gelen Türk halkın yoğun olduğu Sipahi köyünde güneyden gelen Rumların belirlediği bazı evlerde bulunan çocuklara Yunan bayraklı oyuncaklar getirerek “sizler Pontuslusunuz, bizler de Pontusluyuz”diye maddi içerikli ikramlar yoluna gitmeleri hiç tesadüf değildi….
Karadeniz’de burada da yaptıkları gibi, atalarının yada dedelerinin diye iddia ettikleri evleri, arazileri, kültürel tarihi yerleri gezerek, her karış toprağı, binayı, tarihi mekanı resimleyip bilgiler tutmaktan hiç vazgeçmediler... Kültürel mirasa saygısızlık tahribat adı altında Türkiye aleyhine dava açma hedeflerini ise hiç gizlemediler. Bu gruplar içinde kilise ve türev grupları da dahil olarak bölgede son durumu kayıt altına almaya devam ediyorlar. Hem de bu etkinlikler bazı STK gruplarının başını çeken ele başlarınca Atina-Trabzon ,Atina-Samsun,Atina –Giresin ve Atina –Rize bacağını oluşturanlarca tertip ediliyor…Bölge halkı turizm adı altında olan veya dini ibadet diye eski tarihi mekanlara yakılan mumlar veya ayinlere sesini çıkarmayacak kadar masumane bir tablonun içinde tepkisiz kalmış durumda…Oysa bu ayinlerde tutulan Pontus Devleti kurma hayali ve amacının hiç bitmediğini görüyoruz…
Özellikle de 2011 senesinde bölgede farklı bir sinerji oluşturma yoluna gidildiği gözlemlenmektedir. Yaşanan taktiksel psikolojik savaşın amaçları uğruna öte yandan bir de terör boyutunun olaylara dahil edilmek istendiği görülmüştü. Terörist elebaşı APO’nun GKRY pasaportu ve kimliği ile Yunanistan tarafından da korunması, her iki ülkede konuşlandırılan PKK eğitim kamplarını yer alması zaten bu terör yanlısı ve ayrılıkçı grupla var olan bağları da sergilemişti….
Bu olanlar çabuk unutuldu , zira sonraki süreçte Türk-Yunan ilişkileri daha liberal anlayışla ilişkilerini ayakta tutma ve normalleşme yönünde adımlar atıldı. Gerek Anavatan’ın gerekse KKTC makamlarının iyi niyetli yaklaşımları, arkadan gerçekleştirilen kara propaganda çalışmaları içerisinde hep gölgede kaldı. 2011’de Giresun’da PKK’nın bölgeye saldırı haberi yayınlanmasından beş sene sonra bugün Trabzon’da PKK’nın Türk polisimize ormanlık alandan saldırısı ve verilen 3 şehit haberimiz ile yeniden gündeme gelmesi ile yenilendi. Bu durum dikkate alınması ve sorgulanması gereken bir vakıadır. Zira,Giresun olayları zamanında hedef Pontusçu gizli klikleri aktifleştirmek, bir nevi şoklar sağlamak ve tepki ölçmek için örgütsel faaliyetlerde kullanılan taktikler uygulamaktı. Bilindiği üzere, terör örgütlerinin eylem yapmasının iki yönü vardır; bir düşman gördüklerine karşı hamle(yıpratma,zaiyat verdirme) ikincisi içe dönek(örgüt iç teşkilatı) hamledir. İçe hamlede amaç, militan kazanmak niyeti ve mevcut militanları elde tutmaktır . Öyle görünüyor ki Trabzon ve bölgesi üzerinde tertip edilen bu düzeneklerde bölgenin nabzı ölçülürken, diğer taraftan sözde Kürdistan projesi için PKK/PYD terör örgütlerinin bu bölgeden çerçeveleme politik desteği oluşturup hareket etme yoluna gitmesi yönündeki çaba devam etmektedir. Bu gizliden örgütlenmiş hücrelerin bölgede faaliyet göstermiş bazı örgütlerin servisler ile bağlantılar kurarak Kandil ve Suriye gibi yerlerde kamplarda dönem dönem eğitimlere alınarak daha sonraki aşamalarda bölgede eylemlerde bulunmaya yeltenecekleri tehlikesi ise göz ardı edilemeyecek kadar ehemmiyet arz eden durumdur… Yunanistan’ın dünyada kurdurduğu sözde Pontus dernekleri ise propagandalarını aralıksız sürdüğünün göstergesidir. Zaten Yunanistan’ın Kıbrıs meselesine bakışı da tamamen “istiladan”,”Türk askeri ve garantilerden” kurtulma istenci içerisinde Rumla örtüşen ve Kıbrıs Türklerine eşit egemenlik haklarını vermekten ne kadar uzak olduğunu solumak zor değil… Bizler biliyoruz ki Devletimiz üzerinde Fetöcü terör örgütleri dahil PYD/PKK yapılanmalarının kötü emelleri nasıl ki 15 Temmuz sonrası tarumar edildi, bundan sonraki süreçte, Karadeniz ve Kıbrıs üzerinde var olan hücresel yapılanmaların da bir an önce temizlenmesi gerektiğidir.
1466 Görüntülenme Sayısı