AMERİKA İRAN GERGİNLİĞİNİ ANLAMAK
Dr.Ataalp PINARER
ABD- İran ilişkileri 1979 İran Devriminden beri çatışmaya dönüşmese de hep gergin kaldı. İran Rejiminin geleneksel olarak ABD ve özellikle İsrail düşmanlığı bu durumun oluşmasında önemli bir etken oldu.
Bu bakımdan Ortadoğu’da ABD’nin geleneksel müttefiki olan İsrail’in güvenliğinin sağlanması için İran’ın gücünün ve etkinliğinin engellenmesi veya törpülenmesi ve nükleer bir güç konumuna ulaşmasının önlenmesi gerekiyor.
Son yıllarda Suriye iç savaşında Esat’ın ana destekçisi rolünü oynamış olan İran’ın, Suriye’de önemli bir güç konumuna geldiği, etkinliğini Akdeniz’e kadar genişlettiği, Irak ve Suriye üzerinden Hizbullah ve Hamas’a da destek ulaştırabildiği bir lojistik hattı tesis ettiği biliniyor.
Bölgede İran’ın güçlenmesi ve etkinliğinin artışı engellenememiş durumda. Üstelik İran, iki adım ileri bir adım geri taktiği ile zamana yaydığı nükleer güç olma stratejisini de başarıyla uyguluyor.
Ayrıca ABD’nin dünya liderliği mücadelesinde, esas rakibi olan Çin’in Rusya’dan sonra en önemli müttefiki de İran.
Bu durumda ABD’nin kendi menfaatleri açısından bir şeyler yapmasının zamanı gelmişti. Yapmaya da başladı. ABD’nin hamlelerini hatırlayalım. İran’la daha önce yapılmış olan nükleer anlaşmadan çekildi. İran’a başta petrol satışı olmak üzere ticari yaptırımlar uygulama kararı aldı. Çin ürünlerine yönelik konan gümrük vergileri ile Çin ile bir ticaret savaşı başlattı.
Dünya jeopolitik mücadelesi devam ediyor. Bu mercekle baktığımızda Çin-Rusya-İran bloğunun tamamı ile mücadele pek akıllıca olmaz. Önce en zayıf halka olan İran’ın ekonomik olarak zor durumda bırakılması, gerekirse kısa süreli bir harekât ile yıpratılması, zayıflatılmasına karar verilmiş görünüyor. ABD-İran gerginliği karşılıklı söz düellosuyla alevlenirken; Trump-Putin görüşmesi ile verilebilecek bazı siyasi, askeri ve ekonomik tavizler karşılığında, Rusya’nın İran’a yapılacak ekonomik-askeri müdahaleler karşısında hareketsiz kalması amaçlanmış olabilir…
İran’ın en büyük gelir kaynağı olan petrol ihracatına 4 Kasım 2018’den itibaren getirilecek olan yasaklamaların başarılı olma ihtimali -daha önceki ticaret yasaklarının delinmesi hatırlandığında- çok yüksek görünmüyor. İran’ın petrol satışının kısmen karayolu ve özellikle Türkiye üzerinden devam ettirmesi yüksek bir ihtimal olarak ortada duruyor. Kaldı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun konuya ilişkin açıklamaları bu ihtimali güçlendiriyor.
İran’ın petrol ticareti yasağına karşı Hürmüz boğazını kapatma tehdidi konuyu daha da karmaşık hale getirmiş durumda. Hürmüz Boğazı dünya petrol ticaretinin en önemli deniz yollarından birisini oluşturuyor ve kapatılması durumunda petrolünü İran ve diğer Körfez ülkelerinden satın alan ülkeler oldukça zor durumda kalabilir ve ayrıca bu durum petrol fiyatlarının hızla yükselmesine neden olabilir.
İran bu tehdidi gerçekleştirebilir mi? Teorik olarak evet. Askeri imkân ve kabiliyetleri buna elveriyor. İran elindeki denizaltılar, karadan atılan güdümlü mermiler, Boğazın nispeten dar bölgelerinde silahlı sürat tekneleri ve en önemlisi mayın dökme yetenekleriyle Hürmüz Boğazını en azından belirli bir zaman diliminde kapatabilir. Böyle bir tehdit durumunda sigorta şirketleri de anlaşmalarını iptal edeceğinden Tankerlerin risk alarak boğazdan geçmeleri zaten mümkün görünmüyor.
Ancak bu hareket tarzı İran’ın menfaatlerini ne derecede destekler? ABD uluslararası seyir serbestisini ne pahasına olursa olsun sağlamak üzere gerekli adımları atacağını ilan etmiş durumda. Hürmüz Boğazının kapatılması durumunda ABD ve desteğine koşacak bu durumdan zarar gören ülkeler koalisyonu deniz ve hava güçleri kısa sürede Hürmüz Boğazına tehdit teşkil eden İran askeri unsurlarını bağlama limanlarında veya denizde etkisiz hale getirecektir. Ancak İran’ın mayınlama ile boğazı kapatması durumunda, denizde mayın avlanması ve temizliği son derece karmaşık ve zaman alıcı bir ameliye olduğundan, Boğazın açılması tahminen en az bir ayı alabilir.
Tabii ki, Hürmüz Boğazı kapatılırsa; İsrail veya ABD, İran’ın nükleer silah geliştirme yeteneklerinin yok edilmesi veya ötelenmesi için gerekli darbeyi vurma fırsatını da kaçırmayacaktır.
Ayrıca İran Hürmüz Boğazı’nı kapatarak, ihtiyaç duyduğu petrolün önemli bir kısmını Körfez bölgesinden alan, en büyük müttefiki Çin’e büyük zarar verecektir. Bu durumda Çin-İran ilişkilerinin bozulmasa bile, kısmen soğuması beklenir. Bu durum ise, ABD’nin İran’ı Çin-Rusya bloğundan ayırma ve yalnızlaştırma politikasına hizmet eder.
En önemlisi dünyada kredibilitesi azalan ABD, dünya açık denizlerinde seyrüsefer ve ticaret serbestisini korumaya yönelik girişmiş olduğu liderlik ve harekât sonucu, tekrar sevilen ve desteklenen bir “özgürlük savaşçısı” haline gelecektir.
İran’ın Hürmüz Boğazını kapatma tehdidi şu an için bir blöf gibi durmakta. Gerçekleşme ihtimali oldukça zayıf. İran petrol ticaretine yönelik yasağı başka yollarla delme ve ekonomik olarak direnme seçeneği üzerinde yoğunlaşacaktır. Bu durumda ise, İran’a doğrudan veya dolaylı yöntemlerle yardımcı olacak ülkelere yönelik ABD yaptırımlarının gündeme geleceği sıkıntılı günler yaklaşıyor demektir…
2258 Görüntülenme Sayısı