İSRAİL’İN SON 20 YILIN EN BÜYÜK TATBİKATI
İSRAİL HİZBULLAH’A KARŞI SON 20 YILIN EN BÜYÜK TATBİKATINI GERÇEKLEŞTİRİYOR
Dr.Ataalp Pınarer
Onbinlerce İsrail askeri, Hizbullah terörist grubuna karşı Salı günü 10 günlük bir tatbikat başlattı. “Light of the Grain (Tahılın Işığı) ya da İbranice olarak "Ya Hadagan" olarak adlandırılan tatbikata kara unsurlarının yanı sıra, insansız hava araçları, helikopterler ve savaş uçakları ile savaş gemileri de katılacak.
İran’ın bölgede en etkili silahlı destek unsuru haline gelmiş olan Hizbullah, binlerce savaşçıdan oluşan gücü ve 100 bine ulaştığı değerlendirilen kısa ve orta menzilli roket envanteri ile İsrail tarafından çok ciddi bir tehdit olarak görülüyor.
Gittikçe belirginleşen İsrail İran rekabeti, iki ülke arasında şimdilik doğrudan değil ancak, İsrail Hizbullah savaşı ile yeni bir safhaya varabilir.
Bilindiği gibi İran son 10 yılda bölgedeki gelişmelerden en fazla menfaat sağlayan ülke oldu. Irak’ta artık yarı İran güdümünde Şii bir hükümet var. İran’ın en yoğun destek verdiği Suriye’deki Esat rejiminin kısa ve orta vadede gitmeyeceği ortaya çıktı. Hizbullah Suriye savaşında Esat rejiminin askeri başarılarında Rusya’nın havadan verdiği desteğin de yardımıyla en etkili rolü oynadı. Ayrıca gerçekten dikkate alınması gereken bir çatışma tecrübesi elde etti ve adeta orta ölçekli bir “ordu” haline geldi. Hizbullah Lübnan’da da çok etkili.
İran Hizbullah vasıtasıyla doğrudan İsrail’i vurma kapasitesine sahipken; İsrail’in bu şekilde kullanabileceği bir “alet” mevcut değil. İşte bu noktada, İsrail’in Akdeniz’e uzanan İran yayılmacılığına karşı, bir manivela yaratma stratejisini görmek mümkün. Bu manivelanın bağımsız bir Kürt devletinin desteklenmesi olacağı artık gün gibi ortada. Barzani’nin bağımsızlık referandumunun İsrail tarafından açıkça desteklenmesi bunun işareti.
Amerika şu aşamada Irak’taki referandumu ve bağımsız bir Kürt devletini desteklemediği mesajını veriyor. Ancak Amerika’nın birinci önceliği her zaman İsrail’in güvenliğinin sağlanması olmuştu. Bu durum bir “aldatma ve örtü” manevrası değilse; genel Amerikan stratejisi ve politikaları ile bir çelişki oluşturuyor gibi görünüyor. Ancak ABD’nin Türkiye’nin “ya biz ya onlar” restine rağmen, IŞİD’e karşı bölgedeki terörist PYD-PKK unsurlarını kullandığı ve her türlü gelişmiş saldırı silahları ile donattığı gerçeği; İran’a karşı “kullanışlı bir bariyer” istendiği ve bu devletçiğin yaşaması için Akdeniz’e ulaşan bir yaşam hattı oluşturulmaya çalışıldığının emaresi.
Bölgede ayrıca Suudi Arabistan liderliğinde İran’a karşı açık bir bloklaşma başlamış durumda. Bu bloklaşmada Türkiye yok, hatta İran tarafında görülmese de, son Katar Krizi’nde ortaya çıktığı gibi dışlandı demek mümkün. İçerde sünni bir siyasal İslam’ın görünürlüğünün arttığı Türkiye, geçmiş ittifak ilişkileri, Esat rejimine yönelik bilinen politikaları, Sünni ülkeler üzerindeki liderlik hayalleri, Şii İran’la olan tarihsel rekabeti göz önüne alındığında, dış politikada sıkışık ve hassas bir duruma itildi. Irak’ta bizzat kendisi tarafından cesaretlendirilen ve petrol ticareti ile beslenen yerel Barzani Kürt Yönetimi’nin bağımsızlık referandumuna ve Irak’ın kuzeyinde yuvalanmış PKK unsurlarına karşı İran’la ortak hareket etme stratejisi ne derece başarılı olur belli değil. Kuzey Kore’nin dünyadaki nükleer anlaşma ve dengeleri alt üst eden faaliyetleri hiç şüphesiz İran’ı cesaretlendirecek ve nükleer silah üretme faaliyetlerini hızlandıracaktır. Böyle bir ortamda uluslararası ortamda yalnızlaşan Türkiye’nin; doğrudan düşmanca faaliyetlere bile varacak bir yolda, izole ve tecrit edilen bir ülke konumuna gelmesi muhtemeldir.
Bölgede İran’ın Akdeniz’e uzanan etkisine gerçek anlamda set çekebilecek yegâne güç Türkiye’dir. Bunu bilen ABD, Türkiye’yi bu rolü oynamaya zorlamak için, Suriye’de IŞİD’e karşı YPG-PYD unsurlarını destekliyor olabilir. Türkiye bu rolü oynamayı askeri ve siyasi olarak kabul ederse, ABD politikalarında yükseksen derece dönüş olması muhtemeldir.
Türkiye’nin seçenekleri ya kendisine biçilen İran’ı önleme ve dengeleme görevini yapmak ve ABD ile klasik iyi ilişkiler dönemine geri dönmek ya da yapmamak ve dolaylı olarak güneyinde bir Şii kuşağı oluşmasına izin vermek olacaktır. Bir de kendisine biçilen bu rolü; meydana ilk olarak Araplar, İsrail gibi farklı oyuncuların inmesini bekleyerek; onların üstünden, dolaylı ve ateşi doğrudan tutmadan oynamak da seçenek olabilir.
Tarihin kritik aşamalarından birini yaşıyor olabiliriz. Böyle sıkışma durumları tarihte genellikle savaşlarla son bulmuştur. Barış içinde bir gelecek hayal ediyorsak; ülkeler arasındaki siyaset, mümkün olan seçeneklerden en kabul edilebilir olanını uygulama sanatı olduğuna göre; dış politikada gerçekten çok yetenekli diplomatlara ihtiyacımız olduğu ortada...
2130 Görüntülenme Sayısı