KAZAKİSTAN LATİN ALFABESİNE GEÇİYOR
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev 12 Nisan 2017, Çarşamba günü Kazakistan’da Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçileceğini açıkladı.
“Egemen Kazakhstan” gazetesinde çıkan bir yazısında düşüncelerini açıklayan Nazarbayev; hükümeti değişim için hazırlık çalışmalarını başlatmaya ve bir geçiş planı hazırlamaya çağırdı. Nazarbayev yazısında; 2017 sonuna kadar akademisyenler ve toplum temsilcileri ile yapılacak istişareler sonucunda, standart bir Kazak Alfabesi geliştirileceğini belirtti.
Kazakistan Eğitim Bakanlığı ise bu konuda altı adımlık bir geçiş planı öngörüldüğünü açıkladı. Öngörülen plana göre; beş yıllık hazırlık dönemi sonrasında, bir süre her iki alfabenin baskılarda beraber kullanılması, toplumun, eğitilip hazırlanması, Latin alfabesinde eğitim kitaplarının basılması, okullara dağıtılarak kullanılmaya başlanması ve Kiril alfabesinin kullanımının tamamen kaldırılması ile nihai geçişin tamamlanması planlanıyor.
Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan Latin alfabesine geçmişlerdi. Kazakistan ise, bu konuda daha dikkatli bir politika izlemişti. Bu dikkatin altında Kazakistan’da yaşayan Rus nüfusu yabancılaştırmamak amacı yer alırken; diğer bir gerekçe de 1990’lı yıllarda yaşanılan ekonomik sorunlarla meşgul olunması idi.
Kazakistan’dan sonra, Kırgızistan’ın da bu yönde adım atması kaçınılmaz görünüyor.
Rusya’nın 2014 yılında Kırım’da yaşayan Rus azınlığı koruma bahanesiyle, uluslararası hukuku çiğneyerek, Kırım’ı işgal etmesi; Rusya’nın otoriter devlet başkanı Vladimir Putin’in yine aynı yıl, Kazakistan’ı “Büyük Rus Dünyası”nın bir parçası olarak gördüğüne yönelik beyanatı Kazakistan’ı kendi milli kimliğini sağlamlaştırmaya yönelik atması gereken adımlar konusunda uyandırmış olsa gerek.
Ortak alfabeye geçiş ile Kazak halkı ve diğer Türk toplumları, dillerinin aslında birbirine ne kadar yakın olduğu; büyük bir bütünün farklılaşmış yerel ağızları olduğu gerçeğinin farkına varacaktır. Böylelikle Türklerin sarsılmaz, güçlü ve zengin bir millet haline gelmeleri için özlenen bir adım atılmış olacaktır.
Meydana gelen gelişmelerin önemini idrak edebilmek için tarihte bu amaçla gerçekleştirilen mücadeleye bir bakmak gerekir.
Her ne kadar unutturulmaya çalışılmış olsa da; devrinde, bütün Türkler üzerinde büyük bir tanınırlık ve güvenilirliğe ulaşmış olan; büyük eğitimci, gazeteci, yazar ve fikir adamı İsmail Gaspıralı; dilin bir millet için ne derece önemli olduğunu tamamen özümsemiş ve özellikle Rusya Türkleri olmak üzere, tüm Türkler için dilde birliği millî bir amaç olarak kabul etmişti. İsmail Bey Gaspıralı Türkler arasında ortak dil birliğinin gerekliliğini şöyle açıklamakta idi: “İnsanları tefrik eden (ayıran) üç şey vardır. Biri mesafe, biri din başkalığı ve biri de dilsizliktir. Dinimizi hep bir ise de mesafe ile dilsizlik bizleri tefrik ediyor. Medeniyet eserlerinden olan vapurlar, demiryolları ve telegraflar, sene be sene mesafelere galebe ettikleri dahi görülüp, ayrılığımızın sebebi, ancak “dilsizlik” yani “edebi dilimizin olmadığı” baş sebep olarak gün gibi ortaya çıktı.”1
“Milletimizin eseri olan lisanımız; edebiyatça işlenmişse de terbiyeye ve faidelere gelecek lisandır. Gayet nazik Tatar yırlarından, Nogay çınlarından, Kırgız ve Türkmen cırlarından anlaşılır ki, eğer lisanımız üste bulup, kaleme alınıp işlenirse şimdikine göre çok dereceler Ruşen, nikil ve kullanışlı olur. Muradımız lisanımızı ilerletmektir.” 2
Nitekim İsmail Gaspıralı’nın, ortak bir edebi Türkçenin Rusya İmparatorluğu'ndaki bütün Türk halklarına benimsetilmesine yönelik sürdürdüğü mücadele neticesinde; Üçüncü Rusya Müslümanları Kongresi'nde (16-21 Ağustos 1906) savunduğu görüşler kabul edilerek, ortak edebi Türkçenin tüm Türk bölgelerinde mecburi eğitim dili olması kararlaştırılmıştı.
Çarlık hükümetinin tüm engelleme çabalarına karşın ilerlemesine devam eden, Gaspıralı'nın temellerini attığı Rusya Türklerinin batıcı ve modernist eğitim hamlesi ile el ele yürüyen ortak dil hamlesi; merkezi ve otoriter Sovyet yönetimince şiddet, baskı ve zorla sona erdirilmişti.
Rus yönetim kademelerinin, yerel Türk lehçelerinin bağımsız diller haline getirilerek, ortak bir Türk Dili’nin benimsenmesini önlemeye yönelik çalışmaları Sovyet döneminde devam etmişti. Önce, Rusya Müslümanlarının kullanmakta olduğu Arap harfleri terk edilmiş, her bir lehçeye özel hazırlanmış Latin harflerinden oluşan ayrı ayrı alfabeler kabul edilmişti. 1930'lu yılların sonlarında ise; Rusça'yı öğrenmede yarattığı güçlükler ve Türkçe ifadelere yeterince elverişli olmadığı iddiası ile (Türkiye Cumhuriyeti'nin de Latin alfabesini benimsemesinin yarattığı tedirginlik asıl gerekçe olmalıdır) Latin alfabesi de terk edilerek, her bir Türk topluluğu için ayrı ayrı geliştirilmiş Kiril alfabeleri kabul edilmişti.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetlerinin, kendilerine reva görülen bu kültürel soykırıma karşı, Türkiye ile her alanda ilişkilerini geliştirirken; kültürün en belirleyici nişanesi olan dil konusunda da, adım adım, doğru yolda yürümesi geleceğe yönelik ümit ve beklentileri artırmaktadır.
1738 Görüntülenme Sayısı