AFRİN HAREKÂTININ STRATEJİK SONUÇLARI
Dr. Nejat Tarakcı
Jeopolitikçi ve Stratejist
ntarakci@gmail.com
Giriş
Türkiye’nin Afrin bölgesine müdahelesi, ABD ve İsrail’in Suriye’de doğrudan rejim güçlerini ve Suriye kuvvetlerine destek veren Rus taşeron şirket elemanlarını hedef alması ile yeni bir aşamaya girmiştir. Bu durum özellikle uluslararası hukuk açısından tartışılmaktadır. ABD’nin rejim güçlerinden 100 kişiyi öldüren hava harekâtını kendini savunma olarak nitelemesi kendi kamuyoyunda bile kabul görmemektedir. Diğer taraftan rejim güçlerinin Rusya’nın tam kontrolünde olmadığı yorumları da yapılmaktadır. Bu bağlamda rejim güçlerine olası yeni Amerikan taarruzları için Rusya tarafından daha geniş bir alanda hava savunma desteği sağlanması gündemdedir. Nitekim Rusya da benzer bir açıklama yapmıştır. Böyle bir olasılık ABD ile Rusya’nın Suriye topraklarında bir çatışma içine girmesi demektir. Aynı şey Afrin sonrası Membiç’e müdahele kararlılığını açıklamış olan Türkiye için de geçerlidir.
ABD Ruslara Neden Saldırdı?
7 Şubat günü ABD’nin rejim yanlılarına karşı yaptığı saldırıda Suriye kuvvetleri içindeki Ruslardan da birçok kişinin öldüğü açıklandı. Rusya bu konuda sessiz kaldı. Daha sonra Rusya, askerlerin değil Suriye kuvvetleri içindeki sivillerin öldüğünü doğruladı. Rusya, kaybı 5 kişi olarak verirken, Amerikan kaynakları birkaç düzine, Batılı haber kaynakları ise sayının 100’ün üzerinde olduğunu açıkladı. Amerikanın Deyri Zor bölgesine saldıran rejim güçlerini bombalaması sonrası Suriye hükümeti BM Genel Sekreteri Antonia Guiteres’e yazdığı mektupla 100 kişinin öldüğü bu saldırıyı kınadı ve bunu insanlığa karşı işlenmiş bir savaş suçu olarak niteledi. 15 Şubat’ta ise bir silah deposundaki patlama sonrası taşeron durumunda çalışan 15 Rus öldü. Patlamanın nedeni şüpheli bulundu. Her iki olayda da öldürülen Rusların Hong Kong merkezli Wagner Group adlı bir Rus şirketinin adamları olduğu iddia edildi. Rusya’da bürosu olmayan Wagner’in Suriye’de binlerce taşeron elemanı olduğu iddia ediliyor. Aynı şirketin doğu Ukrayna’da da faal olduğuna ve elemanlarının ayrılıkçı grupları desteklediklerine inanılıyor.
Rusya’nın Ukrayna’da olduğu gibi Suriye’de de Suriye askeri kuvvetlerine gizlice yardım etmek için bu gibi mekanizmalara ihtiyacı olduğu görülüyor. Bunların parası Suriye hükümeti tarafından karşılanıyor ve görünürde Rusya askeri kuvvetleri ile bir ilişkisi yok. Böylece Rusya, bazı operasyonlarını gayri resmi olarak bu taşeron firmalar vasıtasıyla yapabiliyor. Eğer Rus taşeron elemanları ABD tarafından kasten öldürüldüyse, bu çok tehlikeli bir durum yaratabilir. Putin dünyanın gözü önünde olan bu olaya bir şekilde cevap verecektir. Eğer ABD, bu saldırının yanlışlıkla yapıldığını açıklarsa Rusya karşılık vermekten kaçınabilir. Ancak ABD kasti olarak Rusları hedef aldıysa, iki gücün çatışması kaçınılmaz olabilir. ABD’nin Rus askerleri yerine Rus taşronları hedef alması bir gözdağı olarak nitelenebilir.
ABD – Türkiye Çatışır mı?
Bugün en önemli soru budur. Bunun resmen gerçekleşmesi demek, küresel bir çatışmayı tetikleyebilecek bölgesel savaş demektir. Böyle bir savaşın bölgede nükleer bomba kullanımına kadar gidebilecek gelişmelere yol açacağı akılda tutulmalıdır. Ve en çok kaybedenin İsrail olacağını söylemeye gerek yok. Türkiye ve ABD, geleceklerini tehlikeye atacak böyle bir adımı atmayacak kadar geçerli nedenlere sahiptir. Ancak Membiç’ten çekilmeyeceklerini açıklayan Amerikalı generalin “ burada savaşmak için hazırız” şeklinde açıklama yapması tahrik ve tehdit edici bir söylem olarak algılanmıştır. Bu bağlamda ABD, NATO üyesi Türkiye ile doğrudan bir çatışmayı göze alamasa da, dolaylı ve örtülü yöntemlerle Türkiye’ye bu harekâtı pahalıya mal etme, caydırma ve durdurmayı hedefleyen bir strateji izleyebilir.
Türkiye’nin Stratejik Hedefleri
Türkiye’nin Afrin’e müdahelesi bölgede şimdiye kadar zımni olarak kabul görmüş askeri ve sosyolojik güç dengelerini değiştirmiştir. Türkiye El Bab’tan sonra Afrin’e de askeri harekât yaparak siyasi, ekonomik ve güvenlik odaklı jeostratejik avantaj sağlamayı hedeflemektedir. Jeostratetik avantajın en başında geleceğe yönelik güvenlik tehdidi için ön alınması gelmektedir. Afrin harekâtı tamamlandığında Türkiye’nin güneyinde 220 kilometre uzunluğunda bir güvenlik kuşağı oluşacaktır. Aynı zamanda daha da önemli olarak Suriye ile olan deniz sınırı noktasından başlayarak İskenderun ve Mersin limanlarının, özetle doğu Akdeniz’in güvenliği de sağlanacaktır. Çünkü Doğu Akdeniz, yakın gelecekte mevcut ve beklenen planlara göre yeni Basra Körfezi haline gelecektir. Yani enerji merkezi olacaktır. İkincisi artık parçalı bir siyasi coğrafyaya evirilmesi kaçınılmaz olan Suriye’nin yeni siyasi yapılanmasında Türkiye de söz sahibi olacaktır. Bu yeni siyasi oluşumda güvenlik başta olmak üzere Türkiye’nin kendisini garantiye alacak bir antlaşma olmadıkça kontrol ettiği bölgeleri terk etmeyeceği söylenebilir.
Güvenliğin ekonomik boyutuna gelince çok daha önemli olduğu söylenebilir ki, başta Rusya, ABD, AB ve İran ile tüm Ortadoğu ülkelerini doğrudan ilgilendirmektedir. Bu bağlamda Türkiye için kısa adı GAP olan Güney Doğu Anadolu Projesi öne çıkmaktadır. Proje alanı Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlı Urfa ve Şırnak illerini kapsamaktadır. Bu projenin % 11’i tamamlanmış, sulama projelerinin ise % 23’ü işletmeye alınmıştır. Türkiye topraklarının % 10’nu oluşturan bölge, proje tamamlandığında Türkiye’nin kalkınmasına ve Gayri Safi Milli Hasılasına (GSMH) en az % 20 katkı sağlayacaktır. Tarımsal alanda ürün çeşitliliği ve verimi ile birçok tarım ürününde dışa bağımlılığı sona erdirecektir. Suriye savaşı nedeniyle GAP bölgesi göç bölgesi olmuştur. Proje bölgesinin ihtiyaçları göç nedeniyle artmıştır. Türkiye El Bab ve Afrin askeri harekâtıyla GAP’ın geleceğini güvenceye ve korumaya almış olacaktır. Diğer taraftan savaş bittiğinde Suriye Türkiye sınırındaki yaklaşık 10 kilometre derinliğindeki el değmemiş 7 bin kilometre karelik arazi mayınlardan temizlenerek organik tarıma açılabilecektir. Bölgenin diğer devletler için siyasi ve stratejik önemine gelince, Basra Körfezi’nden veya diğer bölgelerden doğu Akdeniz’e açılacak tüm enerji koridor ve boru hatlarının yapım ve kontrolünde Türkiye söz sahibi olacaktır. Aynı zamanda bölgede yarış halinde olan Rusya ve ABD gibi iki küresel güç arasında bir denge unusuru rolü oynayabilecektir. Bu fonksiyonunu iyi kullanabilirse Türkiye üçüncü bir küresel güç rolü oynayabilir.
Bir başka önemli konu da El Bab ve Afrin Harekâtının verdiği siyasi mesajlardır. Türkiye, anlayan ve iyi değerlendiren Irak, İran, İsrail, Suudi Arabistan ve Yunanistan, ABD ve Rusya gibi ülkelere gerektiğinde ulusal çıkarları için çekinmeden güç kullanabileceği mesajını vermiştir. Türkiye’nin bu kararlılığının, dolaylı olarak bir Türk Tugayının konuşlu bulunduğu Katar’ın bile güvenliğine katkı sağladığını söylemek mümkündür. Bir mesaj da, 40 yılı aşkın çözüm sürecini baltalayan Kıbrıs Rum kesimine gönderilmiştir. Çözümsüzlük devam ederse, Türkiye’nin her an KKTC ile bütünleşmeye gitme olasılığı Suriye’deki gelişmelerle yakından ilgili olacaktır.
ABD’nin Stratejik Hedefleri
ABD’nin amacı, Suriye coğrafyası üzerinden İran’ı bloke ederek Lübnan ile irtibatını kesmektir. Bu yapıldığında güney Lübnan İsrail’in işgaline uygun hale gelecektir. İsrail, yetersiz demografik yapısına rağmen hala işgalci, dinci ve yayılmacı politikalarına devam etmektedir. Bu tutuma devam ettiği sürece varlığının devamı bile tehlikeye girebilir. ABD- İsrail ilişkileri başkan Trump ile her alanda ivme kazanmıştır. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasından önce geçen yılın Eylül ayında çok önemli bir gelişme oldu. ABD tarihinde ilk defa İsrail topraklarında NEGEV Çölü’nde daimi ve resmi bir Amerikan hava üssü kurdu. Bu durum siyasi ve askeri etkileri yönüyle dikkat çekicidir. Böylece İsrail ABD tarafından doğrudan koruma altına alınmış bulunmaktadır. İran füzeleri kaza ile Amerikan üssüne düşerse ABD kendini savunma konsepti dâhilinde İran’a saldırma hakkı kazanabilir.
Amerika, Neden Türkiye Karşıtı Politikalarını Israrla Sürdürmektedir?
Bu sorunun birinci ve öncelikli cevabı İsrail’dir. ABD’nin İsrail’in güvenliği ve çıkarları uğruna kendini kullandırdığı söylenebilir. ABD yönetiminin politik yetersizliği ve kayıtsızlığı Suriye’deki Amerikan politikalarının Pentagon’un, yani askerlerin kontrolüne girmesine sebebiyet vermiş gözükmektedir. Bu bağlamda ABD hem uluslararası hukuka aykırı politikaları hem de terör örgütleri ile işbirliği yaparak bu zamana kadar tesis ettiği imaj ve itibarını zedelemiştir. ABD, İran ile İsrail arasında tampon bir güvenlik bölgesi yaratmak amacıyla Suriye’de kalıcı bir konuma geçme kararı almıştır. İkincisi, ABD, parçalanması kesin olan Suriye’de, Türkiye sınırında yaşayan ahalinin Türkiye ile bütünleşmesinden korkmaktadır. Bu yüksek bir olasılıktır. Çünkü yüzyıllardır iki halk bölünmüş köylerde yaşamaktadır. ABD’nin bu bütünleşmeyi engelleme stratejisinde Kürtler kullanılmaktadır. Aksine birçok Kürt yerleşim yerinin de özgür bırakıldığı takdirde Suriye yerine Türkiye’yi tercih edecekleri açıktır. Şimdi buradaki Kürt, Arap, Hristiyan ahali ABD yardımı ve PYD Kürt terör grubu baskısı ile bağımsız bir devlet kurmaya zorlanmaktadır. Zaman içinde Kürtlerin dışındaki ahalinin dışlanarak bölgenin etnik kökene dayalı bir Kürt devleti haline getirileceği kesindir. ABD’nin işbirliği yaptığı Suriye ve Irak Kürtleri, Suriye’de siyasi çözüm ve istikrar sağlandıktan sonra gerektiğinde Türkiye’ye karşı potansiyel bir güç olarak kullanılmaya hazır olacaklardır.
ABD Kürtlere Mahkûm mu?
Suriye Demokratik Kuvvetlerinin (SDF) YGP’den başkası olmadığı artık açıkça biliniyor. Amerikalılar SDF’nin ılımlı bir güç ve Suriye’de demokrasiye ilgi duyduklarını iddia etse bile gerçek bu. YPG’nin PKK ile olan irtibatı ve ilişkisi ise başka bir gerçek. Bu da Amerikalılar tarafından biliniyor. ABD Özel Harekât Komutanı (SOCOM - Special Operations Commmand) General Raymond Thomas, 21 Temmuz 2017’de Aspen Güvenlik Enstitüsü Forumunda yaptığı konuşmada bunu itiraf etti.
Amerikalılar, YPG’lilere kendinize yeni bir tanım ve marka getirmediğiniz takdirde Suriye’nin geleceğinin görüşüleceği herhangi bir toplantı masasında yer alamayacaklarını söylemiş gözüküyorlar. Ancak Irak’ta çözülen ve siyasi avantajlarını kaybeden PKK ve Irak Kürtleri geleceklerini Suriye topraklarında başlatmak istiyorlar. Çünkü Irak’ın toprak bütünlüğü, İran’ın stratejik baskıları sayesinde ABD başta olmak üzere tüm Batı’ya kabul ettirildi. Şimdi parçalanması kesin olan Suriye’de Kürtler için otonom veya bölgesel siyasi bir Kürt devleti yaratılmak amaçlanıyor. Kobani ve Fırat’ın doğusundaki toprakların bu amaç için kullanılması öne çıkıyor. ABD’nin ise Doğu Akdeniz’de ve Suriye’de kalıcı bir konuma ulaşan Rusya’yı Suriye’de tamamen serbest bırakması söz konusu olamaz. Gerek İsrail’in güvenliği, gerekse İran’ın ve Rusya’nın Suriye içinde kontrölü ve askeri açıdan dengelenmesi ABD için hayati bir konudur. Bu bağlamda, ABD’nin bölgede etnik ve kültürel bütünlük, savaş kabiliyeti ve güvenilebilirlik açısından Suriye Kürtlerinden başka güvenebileceği bir insan gücü yoktur. Bu noktada Suriye Kürtleri ile PKK’nın birlikte kullanılmasına ister istemez göz yummak zorunda kalmaktadır. Eski NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı Yunan asıllı Amerikalı Oramiral James Stavridis ise yazdığı makalalede ABD’nin Türklerle Kürtler arasındaki tercihlerde hata yaptığı açıklamıştır. Stavradis Kürtlerin IŞİD ile mücadelede değerli bir müttefik olmalarına rağmen ABD’nin önceliğinin NATO üyesi Türkiye ile müttefikliğini koruması olduğunu vurguladı. Bir Türk - Amerikan çatışmasında kazananın Rusya olacağını söyleyen Stavridis, Türkiye’yi Batı yörüngesinden dışlamanın ABD için jeopolitik bir hata olacağını değerlendirdi.
Amerikan silah endüstrisi Türkiye karşıtı terörist Kürtlere silah yağdırarak karları cebe indirirken, Amerikan ordusu da az insanla siyasi ve stratjik hedeflerini elde tutmaya çalışmaktadır. ABD Suriye’deki stratejik hedeflerini neden NATO’daki müttefiki model ortağı ve Suriye ile en uzun sınıra sahip olan Türkiye ile işbirliği içinde ele geçirmeye çalışmamaktadır. İşte sekizinci yılına giren Suriye iç savaşının kilit sorusu budur? Bunun temel nedeni parçalanacak Suriye’den çekim merkezi olan Türkiye’nin toprak kazanması olasılığıdır. Bu kazanım zorla olmayacaktır. Sınır boyunca uzanan yerleşim yerlerindeki halkın ( ki birçoğunun akrabası Türk topraklarında yaşamaktadır) Türkiye’ye iltihak etme arzusunun durdurulamayacağından kaynaklanmaktadır. Böylece Türkiye Ortadoğu’nun kalbinde çok kritik bir coğrafyayı kontrol edecek hale gelecektir. Bunu ne Rusya, ne ABD ne de İran ve de İsrail kesinlikle tercih etmeyecektir.
|
Rusya’nın Niyeti Ne?
Rusya’ya gelince tek sağlam ve görünen siyasi yönü, rejim güçlerine destek vermesi ve edindiği stratejik önemdeki hava ve deniz üsleridir. Bu kazanım, 60 yıllık Soğuk Savaş döneminde Rusların sürekli gördükleri bir hayalin gerçekleşmesidir. Rusya, bu kazanımını korumak amacıyla Batının kendisine karşı toplu bir ittifak kurmasını engelemek için bölgede İsrail, İran, ABD ve Türkiye arasında bir denge politikası izlemeye çalışmaktadır. Bu bağlamda bölgesel ve küresel inisiyatifi tehdit edecek angajmanlardan uzak durmaya çalışmaktadır. Şöyle ki; ABD ve Kürtlerle doğrudan bir çatışmaya girmekten, İsrail’in hava taarruzlarına karşı kendi kontrolündeki hava savunma sistemlerini kullanmaktan kaçındığı açıktır. İran ise Suriye’de rejime ve Hizbullah’a verdiği sürekli ve kararlı destek ile öne çıkmaktadır.
Rejim Neden Afrin’e Destek Veriyor?
Rejimin bir kısım Kürt gruplarının Afrin bölgesine girişine göz yumması, Suriye’nin Hatay üzerindeki tarihi emellerinden hala vazgeçmediğini göstermektedir. Bunu hiç hatırdan çıkarmamalıyız. Ayrıca Halep’in de Türkiye’nin hedefinde olduğu söylentileri endişeye sebebiyet vermektedir. Afrin 2011’de iç savaşın başlamasından bu yana yani 7 yıldır YPG’nin öncülüğünde özerk bir bölge konumunda. Zeytin Dalı Harekâtı sonrasında, Kobani ve Cerablus civarındaki ABD destekli Kürtlerin, Rejim güçlerinden dolaylı destek alarak takviye için Türk ordusuna karşı Afrin bölgesine intikal ettiği görülmüştür. Diğer bölgelerde birbirleri ile savaşan rejim güçleri ve Kürtler ortak bir düşmana karşı buluşarak Türkiye’nin ilerlemesini durdurmaya çalışıyorlar. Rejimin yardım gerekçeleri arasında, bölgenin tahıl ve zeytinyağını kontrol eden Kürtler ile işbirliği zorunluluğu da yatmaktadır. Rejim komutanlarından biri Kürtlerin Afrin’i savunmak için başka bir seçeneği yok açıklamasını yapmıştır. Bu arada Kürtler Türkiye’ye yeşil ışık yaktığı için Rusya’yı da suçlamaktadırlar. Ancak Rejimin Türkiye’yi bölgede istememesinin asıl nedenini, Suriye’nin Hatay üzerindeki tarihi emelleri ile Halep’in Türkiye tarafından işgal edilme korkusudur. Rejimin Kürtlerle olan ilişkileri bölgeye göre değişmektedir. Halen YPG kontrolundaki Kamışlı kasabasındaki hava alanı rejimin kontrolundadır. Halep yakınındaki Şeyh Maksut bölgesini Kürtler kontrol etmektedir. Afrin’e yardıma giden Kürtler de buradan gitmişlerdir. Diğer taraftan rejim güçleri Deyri Zor’daki gaz yataklarını ele geçirmek için YGG’ye saldırmış ABD yardımı nedeni ile 100 kişiyi kaybetmiştir. 7 Şubat 2018 günü rejim güçleri, Rusya destekli 500 kişiyle Kuşham petrol yataklarını ele geçirmek üzere YPG unsurlarına taarruz etmiştir. ABD’nin yoğun hava, havan, tank ve top desteği ile saldırı püskürtülmüş ve 100 kişi öldürülmüştür.
İsral’in Fırsatçılığı
İsrail uçakları 7 Şubat günü Şam yakınlarındaki bir araştırma merkezi yakınlarındaki hedefleri ateş altına aldı. 1980’lerde açılan Lamraya adlı merkezin silah geliştirme ve depolama görevi yaptığı açıklandı. Ayrıca, İsrail, Şam yakınlarındaki İran üssüne hava saldırısı düzenlemiştir. İsrail’in yeni bir toprak kazanma fırsatçılığı ortaya çıkmıştır. Hukuka aykırı olarak yıllardır işgal altında tuttuğu ve yerleşime açtığı Suriye’nin güneyindeki Golan Tepeleri bölgesini kuzeye doğru genişletmeyi planlamaktadır. Diğer taraftan İsrail’in Kürt devletine yıllardır neden ışık yaktığının jeostratejik nedeni ilk defa 2017 Eylül ayında resmi bir ağızdan açıklanmıştı. İsrail Adalet bakanı Ayalet Şaked, Kürdistan Türkiye ile İran arasında kurulmalı demişti. İsrail ham petrolünün üçte birini halen Irak’ın kuzeyinden alıyor. Ayrıca İsrail özel kuvvetleri 10 yılı aşkın süredir bölgede Kürtlere destek veriyor. Tel Aviv’den Erbil’e düzenli bir silah akışı olduğu da iddialar arasında. ABD’nin Fırat’ın doğusunda Kürt devleti kurma girişimlerinin bir İsrail projesi olduğu açıkça ortadadır.
Sonuç
Afrin Harkatı Kıbrıs ve El Bab’tan sonra Cumhuriyet tarihimizde yapılan üçüncü sınır ötesi harekâttır. Başarılı olacağı kesindir. Bu harekâtın başarısı Türkiye’nin her alanda elinin güçleneceği stratejik kazanımlar sağlayacaktır. Bir ay sonra Suriye’deki askeri durum, giderek karmaşıklaşmaktadır. Yeni gelişmeler, Suriye’nin geleceğindeki belirsizliği daha da artırmıştır. Türkiye, haklı mücadelesini bölge aktörleri arasındaki dengeli bir diplomasi ile yürütürken kesinlikle taviz vermemelidir. Tekrar etmek gerekirse Türkiye, Suriye topraklarında sadece sınırlarını güvenliği için değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarları için bulunmaktadır. Türkiye’nin başta Boğazların kontrolü olmak üzere sahip olduğu jeopolitik kozlar, hem Rusya’yı hem de Amerika’yı caydıracak kadar kuvvetlidir. Afrin ve Fırat Kalkanı harekâtı tartışılmaz çekilde meşrudur ve ulusal çıkarlarımız açısından zorunlu bir girişimdir. Son söz zor oyunu bozar. Türkiye bunu yapmıştır.
2057 Görüntülenme Sayısı